Güneş Işığını Yaratan ve Dünya’ya Ulaştıran Allah’tır
10:43 Edit This
Güneş, evrendeki orta büyüklükteki milyarlarca yıldızdan yalnızca bir tanesidir. Güneşi bizim için evrendeki en önemli yıldız yapan özellikleri; büyüklüğü, etrafındaki gezegenlerle olan bağlantısı ve yaydığı özel ışınlardır. Güneşin bu özelliklerinden sadece bir tanesinde bile şu anda var olan ölçülerinden herhangi bir farklılık olması durumunda yeryüzünde yaşam olamazdı. Gerçekten de güneş, dünyada canlı bir yaşamın oluşabilmesi ve devam edebilmesi için gereken en ideal değerlere sahiptir. İşte bu nedenle bilim adamları güneşi, yeryüzündeki canlılığın "yaşam kaynağı" olarak nitelendirmektedirler.
Yeryüzünün en uygun şekilde ısınması ve bitkilerin fotosentez yapabilmesi için tek kaynak güneş ışığıdır. Bilindiği gibi canlı yaşamının var olabilmesi için ısınma ve fotosentez vazgeçilmezdir. Bundan başka yeryüzünde aydınlığın oluşması ve renkli bir dünyanın meydana gelmesi de yine güneşten gelen ışınlar sayesinde gerçekleşir. Bu durumda dünyanın en önemli enerji kaynağı olan bu ışınların nasıl oluştuğu sorusu akla gelecektir? Yeryüzündeki canlı yaşamının anahtarı olarak nitelendirilebilecek olan bu ışınların, bu kadar önemli görevleri yerine getirebilmesi, bunun için gerekli özelliklerin tümüne birden aynı anda sahip olması tesadüflerin eseri olamaz. Bunun nedeni ışığın yapısı incelendiğinde daha iyi anlaşılacaktır.
Uzayda bulunan yıldızların yaydığı enerji uzay boşluğunda dalgalar halinde hareket eder. Güneşten de enerji olarak yine dalgalar halinde hem ışık hem de ısı gelir. Yıldızlardan yayılan bu enerjinin hareketi, bir gölün üzerine atılan taşın suda oluşturduğu dalgalara benzetilebilir. Nasıl göldeki dalgaların farklı boyları olabiliyorsa, ısı ve ışık yayılırken de aynı şekilde farklı dalga boyları olur.
Bu noktada evrendeki ışığın farklı dalga boyları hakkında bilgi vermekte fayda vardır. Evrende bulunan yıldızların ve diğer ışık kaynaklarının hepsi aynı türde ışık yaymazlar. Bu farklı ışınların sınıflandırılması dalga boylarına ve frekanslarına göre yapılmaktadır. Evrendeki bu farklı dalga boyları çok geniş bir alana dağılmıştır. Örneğin en kısa dalga boyu, en uzun dalga boyundan tam 1025 kat daha küçüktür. (1025 sayısı 1 rakamının yanına 25 tane sıfır konulmasıyla elde edilen çok büyük bir sayıdır.)
Evrendeki 1025'lik bir genişliğe sahip olan ışın yelpazesinin içinde, güneşin yaydığı ışınların tümü çok dar bir bölüme sıkıştırılmıştır. Güneşten yayılan farklı dalga boylarının %70'i, 0.3 mikronla, 1.50 mikron arasındaki çok dar bir sınırın içinde yer alır. Güneş'in ışınlarının neden böyle dar bir aralığa sıkıştırıldığını araştırdığımızda ise karşımıza ilginç bir sonuç çıkar: Dünya üzerindeki canlı yaşamı ve renklerin oluşumunu destekleyecek olan ışınlar, sadece bu aralıkta bulunan ışınlardır.
Energy and the Atmosphere adlı kitabında İngiliz fizikçi Ian Campbell, bu üstün tasarımı "inanılmaz derecede şaşırtıcı" olarak nitelendirerek bu noktaya şöyle dikkat çekmektedir:
Güneşten yayılan ışınların, Dünya üzerindeki yaşamı desteklemek için gereken çok dar aralığa sıkıştırılmış olması gerçekten çok olağanüstü bir durumdur. (Ian M.Camplell, Energy and Atmosphere, s.1-2)
1025'lik elektromanyetik yelpazeden güneşin yansıttığı bu bir birimlik ışın aralığının büyük bir kısmı "görülebilir ışık" olarak adlandırılır. Bu birimin hemen altındaki ve üstündeki aralıkta yer alan ışınlar da yeryüzüne kızıl ötesi ve mor ötesi ışınlar olarak ulaşır.
Kızıl ötesi ışınlar ısı dalgaları olarak yeryüzüne ulaşırken mor ötesi ışınlar yüksek enerjili olup canlılar üzerinde zararlı etkiler oluşturabilmektedirler. Kızıl ötesi ışınlar atmosferden geçerek dünyayı canlıların yaşaması için elverişli hale getirecek ısıyı sağlarlar. Mor ötesi ışınlar ise sadece belirli bir oranda yeryüzüne ulaşabilirler. Bu oranın biraz daha fazla olması durumunda canlıların dokuları zarar görür ve ölümlere yol açar. Az olması durumunda ise canlıların ihtiyacı olan enerji sağlanamaz.Bütün bunlar canlı yaşamı için son derece önemli detaylardır. Güneşten gelen ışınların fonksiyonlarında da görüldüğü gibi dünyada var olan her sistemde bir düzen ve kontrol vardır. Ne kadar hassas bir dengenin olduğunu kısaca anlattığımız böyle bir sistemin tesadüfen oluşması elbette ki mümkün değildir.
Yeryüzünün en uygun şekilde ısınması ve bitkilerin fotosentez yapabilmesi için tek kaynak güneş ışığıdır. Bilindiği gibi canlı yaşamının var olabilmesi için ısınma ve fotosentez vazgeçilmezdir. Bundan başka yeryüzünde aydınlığın oluşması ve renkli bir dünyanın meydana gelmesi de yine güneşten gelen ışınlar sayesinde gerçekleşir. Bu durumda dünyanın en önemli enerji kaynağı olan bu ışınların nasıl oluştuğu sorusu akla gelecektir? Yeryüzündeki canlı yaşamının anahtarı olarak nitelendirilebilecek olan bu ışınların, bu kadar önemli görevleri yerine getirebilmesi, bunun için gerekli özelliklerin tümüne birden aynı anda sahip olması tesadüflerin eseri olamaz. Bunun nedeni ışığın yapısı incelendiğinde daha iyi anlaşılacaktır.
Uzayda bulunan yıldızların yaydığı enerji uzay boşluğunda dalgalar halinde hareket eder. Güneşten de enerji olarak yine dalgalar halinde hem ışık hem de ısı gelir. Yıldızlardan yayılan bu enerjinin hareketi, bir gölün üzerine atılan taşın suda oluşturduğu dalgalara benzetilebilir. Nasıl göldeki dalgaların farklı boyları olabiliyorsa, ısı ve ışık yayılırken de aynı şekilde farklı dalga boyları olur.
Bu noktada evrendeki ışığın farklı dalga boyları hakkında bilgi vermekte fayda vardır. Evrende bulunan yıldızların ve diğer ışık kaynaklarının hepsi aynı türde ışık yaymazlar. Bu farklı ışınların sınıflandırılması dalga boylarına ve frekanslarına göre yapılmaktadır. Evrendeki bu farklı dalga boyları çok geniş bir alana dağılmıştır. Örneğin en kısa dalga boyu, en uzun dalga boyundan tam 1025 kat daha küçüktür. (1025 sayısı 1 rakamının yanına 25 tane sıfır konulmasıyla elde edilen çok büyük bir sayıdır.)
Evrendeki 1025'lik bir genişliğe sahip olan ışın yelpazesinin içinde, güneşin yaydığı ışınların tümü çok dar bir bölüme sıkıştırılmıştır. Güneşten yayılan farklı dalga boylarının %70'i, 0.3 mikronla, 1.50 mikron arasındaki çok dar bir sınırın içinde yer alır. Güneş'in ışınlarının neden böyle dar bir aralığa sıkıştırıldığını araştırdığımızda ise karşımıza ilginç bir sonuç çıkar: Dünya üzerindeki canlı yaşamı ve renklerin oluşumunu destekleyecek olan ışınlar, sadece bu aralıkta bulunan ışınlardır.
Energy and the Atmosphere adlı kitabında İngiliz fizikçi Ian Campbell, bu üstün tasarımı "inanılmaz derecede şaşırtıcı" olarak nitelendirerek bu noktaya şöyle dikkat çekmektedir:
Güneşten yayılan ışınların, Dünya üzerindeki yaşamı desteklemek için gereken çok dar aralığa sıkıştırılmış olması gerçekten çok olağanüstü bir durumdur. (Ian M.Camplell, Energy and Atmosphere, s.1-2)
1025'lik elektromanyetik yelpazeden güneşin yansıttığı bu bir birimlik ışın aralığının büyük bir kısmı "görülebilir ışık" olarak adlandırılır. Bu birimin hemen altındaki ve üstündeki aralıkta yer alan ışınlar da yeryüzüne kızıl ötesi ve mor ötesi ışınlar olarak ulaşır.
Kızıl ötesi ışınlar ısı dalgaları olarak yeryüzüne ulaşırken mor ötesi ışınlar yüksek enerjili olup canlılar üzerinde zararlı etkiler oluşturabilmektedirler. Kızıl ötesi ışınlar atmosferden geçerek dünyayı canlıların yaşaması için elverişli hale getirecek ısıyı sağlarlar. Mor ötesi ışınlar ise sadece belirli bir oranda yeryüzüne ulaşabilirler. Bu oranın biraz daha fazla olması durumunda canlıların dokuları zarar görür ve ölümlere yol açar. Az olması durumunda ise canlıların ihtiyacı olan enerji sağlanamaz.Bütün bunlar canlı yaşamı için son derece önemli detaylardır. Güneşten gelen ışınların fonksiyonlarında da görüldüğü gibi dünyada var olan her sistemde bir düzen ve kontrol vardır. Ne kadar hassas bir dengenin olduğunu kısaca anlattığımız böyle bir sistemin tesadüfen oluşması elbette ki mümkün değildir.
Vakit