Sitedeki tüm yazıları,kaynak göstermek koşuluyla ücretsiz kopyalayabilir ve çoğaltabilirsiniz.

Her Yanımıza Saran Olağanüstü Canlılar

09:36 Edit This
Evinizde tek başınıza oturuyorsunuz. Acaba gerçekten yalnız mısınız?
"Tek başımayım" dediğiniz bir anda bile aslında oldukça fazla sayıda canlı ile berabersiniz. Vücudunuzda sizinle birlikte yaşayan ve sizi sürekli olarak koruyan kimi zaman da hastalanmanıza neden olan bakteriler, oturduğunuz koltuktan halınıza, soluduğunuz havaya kadar her yere yayılmış durumdaki akarlar, mutfağınızda birkaç gündür dışarıda beklettiğiniz yiyeceklerde üremeye başlayan küf ve mantarlar… Bunların hepsi kendi yaşam şekilleri, beslenme sistemleri ve çeşitli özellikleri ile apayrı bir alem oluştururlar.

Belki de şimdiye kadar etrafınızdaki insan-hayvan-bitki üçlüsünün canlılığı oluşturan yegane topluluklar olduğunu düşünüyordunuz. Ancak yeryüzünün her yanına yayılmış olan bu gizli dünyanın üyeleri, mikroorganizmalar, diğer canlılardan çok daha geniş bir popülasyona sahiptirler. Bir sayı vermek gerekirse bu minik canlılar, yeryüzündeki hayvanların 20 katı kadardırlar. Yeryüzünün her yanına yayıldıkları gibi, insan yaşamı için de vazgeçilmez bir öneme sahiptirler.

Bu canlıların isimleri sizin için kuşkusuz tanıdıktır, ama sizinle ne kadar içiçe olduklarını çoğu zaman detayları ile bilmezsiniz. Örneğin dünya üzerinde yaşamın oluşumunu sağlayan temel öğelerden bir tanesi olan azot döngüsü, bakteriler tarafından sağlanır. Bitkilerin topraktaki mineralleri alabilmelerini sağlayan en önemli unsur ise kök mantarlarıdır. Salata veya et gibi nitrat içeren besinlerden zehirlenmenizi, dilinizde bulunan bakteriler önlerler. Aynı zamanda bakteriler ve algler (su yosunları), dünyada canlılığın varolmasının temel unsuru olan fotosentez yapabilme yeteneğine sahiptirler ve bu görevi bitkilerle paylaşırlar. Bazı akar türleri organik maddeleri parçalayarak besinleri bitkilerin kullanabileceği hale dönüştürebilirler. Kısacası, bu mikro canlılar yeryüzündeki yaşam dengesinin önemli bir unsurudur. Bu canlıların bir kısmı aynı zamanda hastalıkların da ortaya çıkış sebebidir. Vücudumuzdaki bağışıklık ve savunma sistemi bu canlılarla savaşmak için vardır. Kimi tıbbın henüz keşfedemediği yöntemler geliştirip büyük bir hızla vücudumuzda yayılırken, kimisi de insanın yaşamına bir anda ya da yavaş yavaş son verebilir. Bazıları başka bir canlıdan faydalanmak karşılığında ona fayda sağlayabilir, yani simbiyotik bir yaşam (ortak-yaşam) sürebilir. Bazıları ise biraraya gelir, karar verir, plan yapar, organize olur ve son derece hassas işlemler gerçekleştirebilir. Bütün bunları yapanlar; gözle görülür hiçbir varlık belirtisi göstermeyen ve genellikle tek bir hücreden ibaret olan mikro canlılardır.

Bu mikro canlıların çevremize nasıl bir hızla yayıldıklarını bilmek bir insanı hayrete düşürmeye yeterlidir. Bunu anlamak için şöyle bir örnek verilebilir: Yapılan bir araştırmaya göre bir çiftlik toprağının 0,5 hektarlık bir alanında yaklaşık olarak birkaç ton canlı bakteri, yaklaşık 1 ton mantar, 100 kg. tek hücreli protozoan hayvanı, yaklaşık 50 kg. maya ve aynı miktarda alg (suyosunu) olduğu hesaplanmıştır.

Bu canlıların özelliklerini bilmek ve bu alemin içine girmek aslında son derece önemlidir. İnsanların bir kısmı gözle görülmeyen bu canlıların son derece basit varlıklar olduklarını zannetmektedir. Bu nedenle de bunların yetenek ve güçlerinin farkında bile değildirler.
Tamamen bir aldatmacaya dayalı olan evrim teorisinin takipçileri de insanların bu bilgi eksikliklerinden faydalanır ve bu canlıların kompleks özelliklerini pek fazla dile getirmezler. Kimi zaman bakterilerin gerçekleştirdiği son derece akılcı bir işi görmezden gelir, bir virüsün insan bedenini şuurlu istilasını açıklamaya bile ihtiyaç duymazlar.

Bu minik canlılar birarada çalışan kompleks sistemlere sahiptirler ve evrimciler bu kompleks sistemlerin nasıl bir anda ortaya çıktığını açıklayamazlar. Bu organizmalar, kar taneleri gibi estetik formlara sahiptirler, ama evrimciler, sanatın, bu canlıların yapısında neden bulunduğuna da anlam veremezler. Bu kadar bilinmeze ve cevapsız soruya rağmen, evrimciler dogmatik anlayışları çerçevesinde, hikayeler, senaryolar, teoriler ortaya koymuşlardır. Ancak bunların bilimsel gerçeklerle hiç ilgileri yoktur. Tek bir hücrede sergilenen akıl ve sanat, kuşkusuz, küçücük bir varlığa bu muhteşem özellikleri veren Allah'ın yarattığı mucizeleri ve O'nun sonsuz ilmini görmek için büyük bir fırsattır. Bir ayette şöyle buyrulur:Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (Sebe Suresi, 3)

Vakit

Evrim Teorisi Neden Hayali bir Teoridir? -2-

09:33 Edit This
Önceki yazımızda bilimin belirli bir konuda edinilen delillere dayanarak sonuca varması gerektiğinden bahsetmiştik. Bu amacın gerçekleşebilmesi için araştırmalar sabit bir fikir doğrultusunda değil, objektif, yalnızca gerçekleri ortaya çıkarma gayesiyle yapılmalıdır. Bir evrimci ise sabit fikirlerle yola çıkar ve edindiği yeni bilgileri bu fikirlerine uydurmaya çalışır. Eğer uymuyorsa mantıksız nitelendirilmesine çarptırılmak pahasına bilim dışı, masalsı teorilere yönelir.

Darwinistler evrim teorisini bir bilim olarak sunabilmek için pek çok unsura ihtiyaç duyarlar. Bilimsel deliller aksini gösterse bile peşinen bu unsurlara ihtiyaçları vardır çünkü teori onları bir çıkmaza ulaştırmıştır. Canlılığın ilk basamağı olan proteinlerin nasıl oluştuğu bu çıkmazlardan biridir. Evrimciler proteinin şans eseri oluşmasına ihtiyaç duyarlar. Düşünmek gerekir; ilkel dünya gibi olabilecek en kontrolsüz ortamda "ilk" protein molekülü, acaba evrimcilerin iddialarına göre tesadüfen nasıl oluşmuş olabilir? Aminoasit dizilimi, her türlü olumsuz etkinin varolduğu ilkel dünya şartlarında nasıl "tesadüfen" gerçekleşmiş olabilir?

Tek bir proteinin oluşması da yetmeyecek, bu kontrolsüz ortamda başına hiçbirşey gelmeden kendi gibi aynı şartlarda tesadüfen oluşacak başka bir molekülü daha beklemesi gerekecek... Ta ki hücreyi meydana getirecek milyonlarca uygun ve gerekli protein hep "tesadüfen" aynı yerde yanyana oluşsunlar. Önceden oluşanlar o ortamda ultraviyole ışınları, şiddetli mekanik etkilere rağmen hiçbir bozulmaya uğramadan, sabırla binlerce, milyonlarca yıl hemen yanıbaşlarında diğerlerinin tesadüfen oluşmasını beklemeleri gerekmektedir. Sonra yeterli sayıda ve aynı noktada oluşan bu proteinler anlamlı şekillerde biraraya gelerek hücrenin organellerini oluşturmalılar. Aralarına hiçbir yabancı madde, zararlı molekül, işe yaramaz protein zinciri karışmamalıdır.

Canlılarda bulunması gerekli maddelerin tümünün, bir akıl ve bilinç özelliği olmayan tesadüf kavramı sayesinde bir araya gelmiş olduğunu düşünsek bile, yine de hayat oluşmaz. Yaşam için gerekli tüm proteinleri toplayıp bir deney tüpüne koysanız bile bir canlı elde etmeyi başaramazsınız. Çünkü yaşam, organizmayı oluşturan parçaların ya da moleküllerin birarada bulunmasından çok daha öte, metafizik bir kavramdır. Yaşam, Allah'ın "Hayy" (Hayat sahibi) sıfatının bir yansımasıdır. Ancak O'nun dilemesiyle başlar, sürer ve sona erer. Herşey gibi yaşam da Allah'ın tek bir "ol" emri ile olur.

Tek bir proteinin oluşmasını açıklayamayan evrim teosinin tüm mantıksız iddialarını kabul edelim ve milyonlarca yıl önce yaşamak için her türlü malzemeyi elde etmiş bir hücrenin meydana geldiğini ve bir şekilde hayat sahibi olduğunu varsayalım. Evrim yine çökmektedir: Bu hücre bir süre yaşamını sürdürse bile, sonunda ölecek ve öldükten sonra ortada hiçbirşey kalmayacak, herşey en başa dönecektir. Çünkü genetik sistemi olmayan bu ilk canlı hücre kendini çoğaltamayacağı için ölümünden sonra geriye yeni bir nesil bırakamayacak, canlılık da bunun ölümüyle birlikte sona erecektir.

Genetik sistem ise yalnızca DNA'dan ibaret değildir. DNA'dan bu şifreyi okuyacak enzimler, bu şifrelerin okunmasıyla üretilecek mRNA, mRNA'nın bu şifreyle gidip üretim için üzerine bağlanacağı ribozom, ve bunlar gibi sayısız ara işlemleri sağlayan son derece kompleks enzimlerin de aynı ortamda bulunması gerekir. Ayrıca böyle bir ortam, ancak hücre gibi, gerekli tüm hammadde ve enerji imkanlarının bulunduğu, her yönden izole ve tamamen kontrollü bir ortamdan başka bir yerde olamaz...

Sonuçta bir organik madde, ancak bütün organelleriyle birlikte tam teşekküllü bir hücre olarak var olduğu takdirde kendini çoğaltabilir. Bu da dünya üzerindeki ilk hücrenin, inanılmaz derecedeki kompleks yapısıyla, bir anda, durup dururken oluştuğu anlamına gelmektedir.

Peki kompleks bir yapı, bir anda oluşmuşsa, bunun anlamı nedir?
Kompleks bir yapının durup dururken, bir anda bir bütün olarak ortaya çıkması, onun bilinçli bir varlık tarafından yaratıldığını gösterir. Hele hücre kadar karmaşık bir yapıda, bu durum apaçık ortadadır. İşe yarar anlamlı bir proteinin tesadüfen oluşma ihtimali sıfırken, bu hayali proteinlerden milyonlarcasının biraraya gelerek hücreyi oluşturması imkansız kavramının da ötesinde bir durumdur.

İmkansızlıklar zinciri devam eder. İnsan vücudu için gerekli olan milyonlarca proteinin tesadüfen oluştuğunu ve tesadüfen aynı noktada biraraya yığıldığını varsaysak bile, bunun bir gökdelenin taşının, çimentosunun, yapı malzemelerinin bir arsaya yığılmasından daha öte bir anlamı yoktur. Bütün bu malzemelerin son derece karmaşık bir plan ve proje çerçevesinde, son derece ölçülü, hesaplı, düzenli, akılcı ve kontrollü bir şekilde, ve bir emir-komuta zinciri içerisinde biraraya getirilmesi sonucunda bir gökdelen inşa edilebilir.

Ama insanlardan kimi vardır ki, gökdelenleri gördüklerinde "kim tarafından inşa edilmiş" sorusunu sorarlar da, canlılara gelince "hangi tesadüf sonucunda oluşmuş" diye merak ederler. Bu gerçekten de anlaşılması zor bir körlüktür.

Kuran’da bazı insanların Allah’ın varlığını içlerinde bulundukları gurur nedeniyle tıpkı günümüz evrimcileri gibi inkar ettikleri bildirilmektedir.

Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. (Neml Suresi, 14)

Vakit

Evrim Teorisi Neden Hayali bir Teoridir? -1-

09:29 Edit This
Bilim inceleme yaptığı alanda, araştırmaların sonuçlarına ve elde edilen bulgulara dayanarak gün ışığına çıkmamış bilgileri ortaya koymaya çalışır. Gözlemlenen sonuçların nedenlerini açıklamak amacıdır. Bilimselliğin ölçütleri vardır. Örneğin bilimsel çalışmalar bilimsel yöntemlerle ya§pılmalıdır, bilimde önceden koşullanma olmamalıdır, önyargı olmamalıdır, objektif olunmalıdır, bilimsel sonuçlar bir grubun tekelinde olmamalı ve gizlenmemelidir. Bulguların ispatladığı gerçekler beğenilmeyip, elde edilen kanıtlara yeni anlamlar yüklemek bilim alanından tamamen uzaklaşılıp, sahtekarlık alanına girilmesine neden olur.

Evrim teorisini bir bilim olarak kabul ettirmeyi hayal eden Darwinistlerin bu hayellerini gerçekleştirebilmeleri için pek çok unsura ihtiyaçları vardır. Bunlardan en önemlileri “basitlik” dir. Darwin, teorisini geliştirirken bu inanışa, yani canlılığın temelde basit bir yapıya sahip olduğu düşüncesine dayandı. Darwin’in teorisini benimseyen ve savunan diğer biyologlar da aynı şekilde düşündü. Örneğin Darwinizm’in Almanya’daki en büyük destekçisi olan Earnst Haeckel, o dönemin mikroskoplarında sadece koyu bir leke gibi görünen canlı hücrenin çok basit bir yapıya sahip olduğunu düşünüyordu. Hatta bir yazısında hücre için açıkça “jöle dolu basit bir baloncuk” demişti.

İşte evrim teorisi bu temel varsayım üzerine kurulmuştur. Darwin’den günümüze kadar geçen bir buçuk yüzyıl içinde, bilim ve teknolojide dev adımlar atılmıştır. Bilim adamları hücrenin gerçekte nasıl bir yapıya sahip olduğunu keşfettiler. Ve hücrenin hiç de önceden sanıldığı gibi basit olmadığını hayretle gördüler. Hücrenin yapısındaki kompleksliği moleküler biyolog Profesör Michael Denton şu benzetme ile açıklamaktadır:
"Moleküler biyoloji tarafından ortaya çıkarılan yaşam gerçeğini kavrayabilmek için, bir hücreyi yaklaşık bin milyon kez büyütmemiz gerekir. Bu durumda hücre, New York ya da Londra gibi büyük bir şehri kaplayacak boyutta dev bir uzay gemisine benzeyecektir. Hücrenin yakınına gelip onu incelediğimizde, üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız. Ve eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek, olağanüstü bir teknoloji ve bizi şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle yüzyüze geliriz.." (Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis. London: Burnett Books, 1985, s. 242)

Canlı yapılarda olması umut edilen basitlik, tesadüfen oluşum iddiasının beynini oluşturmaktadır. Ancak DNA’dan enzimlere, proteinlerden atom altı parçacıklara kadar yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan her bir zerre tesadüfen oluşamayacak kadar kompleks ve detaylı özelliklere sahiptir, üstün bir akıl ve güç tarafından yaratıldığı apaçıktır.

Yalnızca tek bir hücre ile hayata adım atan insan, muazzam ve aynı zamanda kusursuz bir çoğalma sistemi ile yüz trilyon hücreye ulaşır. Hücre milimetrenin binde biri büyüklüğündedir. Her bir hücrenin çekirdeği de, dünyanın en ileri ve kompleks yapısı olan insan vücudunun tüm planlarını muhafaza eden DNA molekülünü barındırır. Bu planlardaki bilgi esasında tam 1.000.000 ansiklopedi sayfasını dolduracak miktardadır. İnsan zihni bazı verileri karşılaştırma yaparak daha iyi anlayabilmektedir. Bunun için bilim adamları DNA’nın içerdiği bilgiyi dünyanın en büyük ansiklopedilerinden biri olan Britannica Ansiklopedisinin 23 cildi ile kıyaslamışlardır. Mikroskobik alana sığdırılmış bu bir milyon sayfa ise tam 920 ciltlik dünyada eşi benzeri olmayan dev bir ansiklopedi demek olduğunu ortaya koymuşlardır. Yapılan tesbitlere göre ise bu dev ansiklopedi yaklaşık 5 milyar farklı bilgiye sahiptir.

Bu şifrenin kendisi başlı başına bir mucizedir. Ve aynı zamanda yüz trilyon kere tam doğru olarak kopyalanabilmesi de çok büyük bir mucizedir. 920 ciltlik bilgi tek bir harf hatası dahi yapılmadan enzimlerce yüz trilyon kere kopyalanır. Elinize bir daktilo alıp 920 cildi yüz trilyon kere tek bir harf hatası yapmadan kopyalayabilir misiniz? Her dakika 200 milyon hücre doğar ve ölmüş hücrelerle yer değiştirir. Dakikada 920 cildi 200 milyon defa hatasız kopyalayacak bir teknoloji dahi bulunmamaktadır.

Varlık aleminin tamamının oluşumundaki her aşamada insan aklının kavramakta güçlük çektiği bir komplekslik evrimcileri çıkmaza sürüklemektedir. Evrimciler canlılıkta basitlik ararken karşılarına çıkan bu muhteşem akıl karşısında çaresizlik içerisindedirler. Elde ettikleri ve tamamı yaratılışı gösteren delillere gözlerini kaparlar. Kusursuzluğun ve eksiksizliğin tesadüf eseri olabileceğini iddia ederler. Evrimcilerin bu şekilde tamamen bilimsellikten uzaklaşmaları, onların mantıkla değil önyargıya dayalı hisleriyle hareket ettiklerini göstermektedir. Evrimcilerin mantıksız iddiaları ateşli bir biçimde savunmalarının tek nedeni Allah’ın varlığını reddetme konusundaki kararlılıklarıdır.

Allah Kuran’da bir kısım insanların günümüz evrimcileri gibi bir tavır içerisinde olacaklarını ve karşılarında olan tüm delillere rağmen inkarda direteceklerini bildirmiştir.

Gerçek şu ki, biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. (En’am Suresi, 111)
Eğer gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler bile: "Üst üste yığılmış bir buluttur." derler. (Tur Suresi, 44)

Vakit