Sitedeki tüm yazıları,kaynak göstermek koşuluyla ücretsiz kopyalayabilir ve çoğaltabilirsiniz.

Herkesin Yaptıklarının Hesabını Vereceğini Unutmayın

10:48 Edit This
Gün boyunca yaşadığınız olaylara kendinizi kaptırıp çok az bir süre sonra yaptığınız herşeyin hesabını vereceğinizi unutmayın. Dünyadaki statüsü ne olursa olsun yaratılan her kul kıyamet günü Allah huzurunda hesap verecektir. İman edenlerin canları melekler tarafından güzellikle alınırken, inkarcıların canları zorluk içerisinde çıkacaktır.

Kıyametin kopmasıyla birlikte başlayan tüm gelişmeler, dünya tarihi boyunca yaratılmış bütün insanların yeni bir bedenle diriltilmeleri ve cehennem ateşinin çevresinde biraraya toplanmalarıyla devam edecektir. Daha sonra tüm şahitler getirilecek, her bir kişinin amel defteri açılacak ve herkes dünya hayatında yaptıklarından hesaba çekilecektir. Bunların sonunda Allah müminleri rahmetiyle cehennem ateşinden kurtararak, cennetine sokacaktır. Kıyamet günü ve müminlerin o günkü durumları Kuran'da ayrıntılı olarak bildirilmiştir:

Sur'a ilk üfürülüş ile kıyamet başlamıştır. Dünya ve tüm evren, geriye dönüşü olmayan bir yokoluşa sahne olmaktadır: Dağlar parçalanır, denizler kaynatılır, gökler yok edilir... Sur'a ikinci kez üfürülmesiyle birlikte insanlar diriltilir ve hesaba çekilmek üzere biraraya toplanır. En ufak bir ayrıntı dahi atlanmadan, hayatı boyunca yapmış olduğu herşey kişinin ve şahitlerin gözleri önüne serilecektir. İman etmeyenleri öldürücü bir utanca sürükleyen bu anda müminler, sevinçli ve coşkuludurlar. Çünkü Kuran'da, "... O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir..." (Tahrim Suresi, 8) şeklinde buyrulmaktadır.

Allah, "Elçilerine ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitlik için) duracakları gün yardım edeceğini" vaat etmiştir. (Mü'min Suresi, 51)

Kıyamet günü salih müminler, tüm hayatları boyunca yapıp-ettiklerinin yazılmış olduğu hesap defterlerini "sağ yanlarından" alacaklardır. Kitabını sağ tarafından alacak olan insanlar, Kuran'da "kolay" hesaba çekilecek ve cennete sokulacak insanlar olarak tanımlanmıştır:
Artık kitabı sağ eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım. Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette. (Hakka Suresi, 19-22)
Rabbimiz'in kendilerine vaat ettiğine kavuşmak üzere olan müminler, o "ebedilik gününde" (Kaf Suresi, 34) heyecanlı ve mutludurlar, bu durumları İnşikak Suresi'nde şöyle tasvir edilmiştir:
Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse. O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek. Ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır. (İnşikak Suresi, 7-9)

Hesaba çekilmeleri bittiğinde artık müminler, kurtulmuş olmanın sevinci içindedirler. Ayette, "Oraya esenlikle ve güvenlikle girin." (Hicr Suresi, 46) buyrulmaktadır. Bu durum başka ayetlerde de şöyle anlatılır:
Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-30)

Artık Allah, rahmet etmiş olduğu kullarının günahlarını da bağışlamış, kötülüklerini iyiliğe çevirmiş ve cennete girmelerine izin vermiştir. Kendisine "cennete gir" denilen mümin ise şöyle söyler:
... Keşke kavmim de bir bilseydi, Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını. (Yasin Suresi, 26-27)

Bir başka ayette Allah, cennet ehlini şöyle müjdelemektedir:
... Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır... (Maide Suresi, 119)Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahsun olmayacaksınız. (Zuhruf Suresi, 68)

Vakit

Darwinizm’in Çöküşü ile Birlikte Dinsizlik de Çökmüştür

10:46 Edit This
19. yüzyılda din karşıtı çarpık ideolojiler insanlığa büyük belalar getirmiştir. Dinsizliğin yönlendirdiği siyasal politikalar insanlara sadece acı ve sıkıntı vermiştir. Dinsizliğin teorisyenleri dünyayı huzur içerisinde yaşanamaz hale getirmişlerdir. Ancak dinsizliği telkin eden tüm ideolojiler Darwinizm’in çöküşü ile fikren ve ilmen mağlup olmuşlardır. Son 30 yıl içerisinde dinsizliği temel alan tüm ideolojiler, dindar yaşamak isteyen halka karşı yürüttükleri silahlı mücadelelere rağmen büyük bir hızla çökmüştür. Bu ideolojilerin kalan kırıntıları kesin olarak yok olacaktır. Çünkü artık dört kıtadan milyonlarca insan büyük bir hızla din ahlakına yönelmeye başlamıştır. Dünyaca yaşanan bu dindarlaşmadan dolayı dinsizliğin savunucuları kesin bir çaresizlik içerisine düşmüşlerdir.

Canlılığın cansız varlıklardan tesadüfler sonucunda oluştuğu iddiasının mantıksızlığı yüzyılımızda evrimcileri küçük duruma düşürmüştür. Ayrıca cansızlıktan milyonlarca farklı canlı türünün türediği iddiasını sahte deneylerle kabul ettirmeye çalışmaları, Darwinist’lerin bilim etiğinden ne kadar uzak olduklarını göstermektedir. Sahte deneyler ve üzerinde oynamalar yapılmış sahte fosillerle evrim teorisi ancak bir yüzyıl yaşatılabilmiştir. Günümüzde evrimi savunanların durumu, yıllar önce ölmüş bir bedeni canlandırmaya çalışanların durumuna benzemektedir.

Ateist düşünürler evrenin ve canlılığın yapısının çok basit olduğunu ve rastlantılarla açıklanabileceğini sanmışlardır. Bilimsel gelişmelere bağlı olmayan, evrimin gerçek olduğu temennisi üzerine araştırmalarını sürdüren bilim adamları yetişmiştir. Bu bilim adamları; cahil, yeni bilgilere kapalı, 1850’li yılların bilim düzeyinde kalmış, evrim teorisini desteklemek için gerçekleştirilen bilim sahtekarlıklarına sahip çıkmaktan utanmayan, güncel bilim ile teması kesmiş, eğitimsiz, bilgiden korkan ve bilimi mutlaka kendi görüşlerini ispatlayacak bir araç gibi gören insanlardır. Bu kişiler evrimi yalanlayan, yaratılışı ispatlayan yeni gelişmeler karşısında, mümkün olduğunca ölü fikirleri ayakta tutmaya çalışmaktadırlar ancak birbirlerini teselli etmekten başka bir şey yapamamaktadırlar. Günümüzde evrim teorisini savunanlar bu düşünceyi ancak ideolojik olarak benimseyen ve sayıları giderek azalan felsefi materyalistlerdir.

Darwinizm ülkemizde ve dünyada tükenmiştir. Ateist ideolojiler tutundukları bu dayanıksız ve çürük fikri temelden dolayı, girdikleri çıkmazda son noktaya gelmişlerdir. İnsanlar batıl felsefe ve ideolojilerde yer alan çelişkiler ve yalanlar konusunda artık bilinçlenmeye başlamıştır. Evrimciler, teorinin tüm bilimsel boşluklarının deşifre edilmiş olmasından son derece rahatsız konumdadırlar. Her bilimsel gelişme de Darwinizm daha da derine gömülmektedir. İnsanların gözlerini çevirip baktıkları her noktada yaratılışın delillerini görmeleri onları imana, milli ve manevi değerlerlere sahip çıkmaya yöneltmiştir. Darwinizm’in büyüsü artık toplumların üzerinden kalkmıştır.

Evrimcilerin bilim sahtekarlıklarının tamamı ortaya çıkmıştır. 140 yıldır aldatılmış olmanın şaşkınlığını yaşayan dünya halkları, din ahlakına yönelmiştir. Yapılan araştırmalar, düzenlenen kamuoyu yoklamaları dini değerlerin insanların hayatında çok önemli bir yer tuttuğunu, eskiye kıyasla çok daha fazla insanın dini değerlere önem vermeye başladığını ve maneviyata yöneldiğini göstermektedir.

Bir kısım evrimciler son çırpınışlarını gösterseler de, evrim sahtekarlığının işbirlikçisi olarak yakalanmış olmanın ezikliğini yaşamaktadırlar. Günümüzde bilimi evrim süzgecinden geçirerek tek yanlı tanımlama anlayışı sona ermiştir. Evrim teorisini destekleyecek sipariş fosiller üretme dönemi kapanmıştır. Evrimciler artık bilimsel kelimelerin arkasına sığınamamaktadırlar. Evrimcilerin karşılarında bilimsel gelişmeleri takip eden bir halk bulunmaktadır. Lise düzeyinde eğitimi olan gençler bile evrim fikrini mat edilebilmektedirler. Evrimciler, yaratılışı savunan kişilerin karşısına kamuoyu önünde çıkmaktan çekinmektedirler. Yalnızca kendi aralarında toplanabilmekte ve evrimci izahlarını yalnızca birbirlerine yapabilmektedirler. Yaratılış gerçeği ile karşı karşıya kalan evrimciler, fikre fikir ile karşılık veremedikleri için mücadele yöntemlerini fikre yasak koymak olarak belirlemişlerdir. Evrim teorisinin içinde bulunduğu durum gerçekte dinsizlik temelli tüm ideolojilerin çöküşünün müjdesidir.

Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor.
Müşrikler istemese de O dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 32-33)

Vakit

Güneş Işığını Yaratan ve Dünya’ya Ulaştıran Allah’tır

10:43 Edit This
Güneş, evrendeki orta büyüklükteki milyarlarca yıldızdan yalnızca bir tanesidir. Güneşi bizim için evrendeki en önemli yıldız yapan özellikleri; büyüklüğü, etrafındaki gezegenlerle olan bağlantısı ve yaydığı özel ışınlardır. Güneşin bu özelliklerinden sadece bir tanesinde bile şu anda var olan ölçülerinden herhangi bir farklılık olması durumunda yeryüzünde yaşam olamazdı. Gerçekten de güneş, dünyada canlı bir yaşamın oluşabilmesi ve devam edebilmesi için gereken en ideal değerlere sahiptir. İşte bu nedenle bilim adamları güneşi, yeryüzündeki canlılığın "yaşam kaynağı" olarak nitelendirmektedirler.

Yeryüzünün en uygun şekilde ısınması ve bitkilerin fotosentez yapabilmesi için tek kaynak güneş ışığıdır. Bilindiği gibi canlı yaşamının var olabilmesi için ısınma ve fotosentez vazgeçilmezdir. Bundan başka yeryüzünde aydınlığın oluşması ve renkli bir dünyanın meydana gelmesi de yine güneşten gelen ışınlar sayesinde gerçekleşir. Bu durumda dünyanın en önemli enerji kaynağı olan bu ışınların nasıl oluştuğu sorusu akla gelecektir? Yeryüzündeki canlı yaşamının anahtarı olarak nitelendirilebilecek olan bu ışınların, bu kadar önemli görevleri yerine getirebilmesi, bunun için gerekli özelliklerin tümüne birden aynı anda sahip olması tesadüflerin eseri olamaz. Bunun nedeni ışığın yapısı incelendiğinde daha iyi anlaşılacaktır.

Uzayda bulunan yıldızların yaydığı enerji uzay boşluğunda dalgalar halinde hareket eder. Güneşten de enerji olarak yine dalgalar halinde hem ışık hem de ısı gelir. Yıldızlardan yayılan bu enerjinin hareketi, bir gölün üzerine atılan taşın suda oluşturduğu dalgalara benzetilebilir. Nasıl göldeki dalgaların farklı boyları olabiliyorsa, ısı ve ışık yayılırken de aynı şekilde farklı dalga boyları olur.

Bu noktada evrendeki ışığın farklı dalga boyları hakkında bilgi vermekte fayda vardır. Evrende bulunan yıldızların ve diğer ışık kaynaklarının hepsi aynı türde ışık yaymazlar. Bu farklı ışınların sınıflandırılması dalga boylarına ve frekanslarına göre yapılmaktadır. Evrendeki bu farklı dalga boyları çok geniş bir alana dağılmıştır. Örneğin en kısa dalga boyu, en uzun dalga boyundan tam 1025 kat daha küçüktür. (1025 sayısı 1 rakamının yanına 25 tane sıfır konulmasıyla elde edilen çok büyük bir sayıdır.)

Evrendeki 1025'lik bir genişliğe sahip olan ışın yelpazesinin içinde, güneşin yaydığı ışınların tümü çok dar bir bölüme sıkıştırılmıştır. Güneşten yayılan farklı dalga boylarının %70'i, 0.3 mikronla, 1.50 mikron arasındaki çok dar bir sınırın içinde yer alır. Güneş'in ışınlarının neden böyle dar bir aralığa sıkıştırıldığını araştırdığımızda ise karşımıza ilginç bir sonuç çıkar: Dünya üzerindeki canlı yaşamı ve renklerin oluşumunu destekleyecek olan ışınlar, sadece bu aralıkta bulunan ışınlardır.
Energy and the Atmosphere adlı kitabında İngiliz fizikçi Ian Campbell, bu üstün tasarımı "inanılmaz derecede şaşırtıcı" olarak nitelendirerek bu noktaya şöyle dikkat çekmektedir:
Güneşten yayılan ışınların, Dünya üzerindeki yaşamı desteklemek için gereken çok dar aralığa sıkıştırılmış olması gerçekten çok olağanüstü bir durumdur. (Ian M.Camplell, Energy and Atmosphere, s.1-2)

1025'lik elektromanyetik yelpazeden güneşin yansıttığı bu bir birimlik ışın aralığının büyük bir kısmı "görülebilir ışık" olarak adlandırılır. Bu birimin hemen altındaki ve üstündeki aralıkta yer alan ışınlar da yeryüzüne kızıl ötesi ve mor ötesi ışınlar olarak ulaşır.

Kızıl ötesi ışınlar ısı dalgaları olarak yeryüzüne ulaşırken mor ötesi ışınlar yüksek enerjili olup canlılar üzerinde zararlı etkiler oluşturabilmektedirler. Kızıl ötesi ışınlar atmosferden geçerek dünyayı canlıların yaşaması için elverişli hale getirecek ısıyı sağlarlar. Mor ötesi ışınlar ise sadece belirli bir oranda yeryüzüne ulaşabilirler. Bu oranın biraz daha fazla olması durumunda canlıların dokuları zarar görür ve ölümlere yol açar. Az olması durumunda ise canlıların ihtiyacı olan enerji sağlanamaz.Bütün bunlar canlı yaşamı için son derece önemli detaylardır. Güneşten gelen ışınların fonksiyonlarında da görüldüğü gibi dünyada var olan her sistemde bir düzen ve kontrol vardır. Ne kadar hassas bir dengenin olduğunu kısaca anlattığımız böyle bir sistemin tesadüfen oluşması elbette ki mümkün değildir.

Vakit

Tüm Yaşananlar Bir Kader Doğrultusunda Gerçekleşmektedir

10:42 Edit This
Her yaşanan günde dünyadaki tüm insanların saat kaçta uyanacakları, hangi giysileri giyecekleri, hangi konuşmaları yapacakları, hangi kararları alacakları, kalplerinde hissettikleri, kaç kere nefes alıp verecekleri hepsi kaderlerinde bellidir. Allah her günü bir diğerinden farklı yaratmaktadır. Allah insanların ‘adı konulmuş’ bir kaderleri olduğunu Kuran ayetinde şöyle bildirmektedir:
Sizi çamurdan yaratan, sonra bir ecel belirleyen O’dur. Adı konulmuş ecel, O’nun katındadır. Sonra siz (yine) kuşkuya kapılıyorsunuz. (En’am Suresi, 2)

Kader, Allah’ın geçmiş ve gelecek tüm olayları bilmesidir. Allah zamandan ve mekandan münezzehtir ve evrende meydana gelen her şeyin geçmişini ve geleceğini bilir çünkü onları yaratan Kendisi’dir. Allah bizim bağlı olduğumuz zamanı başından sonuna kadar tek bir an olarak bilir. İnsanlar ise sadece zamanı gelince bu olayları yaşayıp, Allah’ın onlar için yarattığı kadere tanık olurlar. İnsanların yaşadıkları her şeyi Rabbimiz yaratmaktadır. Zihinlerinde oluşan bir fikri bile kaderlerinde olduğu için düşünmektedirler. Sonsuz güç sahibi olan Allah yerde ve gökte olan her şeyi kontrolü altında tutmaktadır. Allah dilemeden evrende tek bir toz bile hareket edemez, tek bir yaprak dalından düşemez, tek bir çiçek açamaz. Allah’ın dilediğini yaratması Kuran ayetlerinde şöyle bildirilmektedir:
Onu istediğimizde herhangi bir şey için sözümüz, ona yalnızca "Ol" demekten ibarettir; o da hemen oluverir. (Nahl Suresi, 40)
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Gerçekten Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (İnsan Suresi, 30)

Allah’a iman eden bir insan için kaderi bilmek çok büyük bir konfordur. Çünkü hayatı boyunca yaşadığı ve yaşayacağı her şey sonsuz akıl ve güç sahibi yüce bir güç tarafından özel seçilerek yaratılmaktadır. İnsan acizlikleri ve zayıflıkları olan güçsüz bir varlıktır. Her bir nefesi için Rabbimize muhtaçtır. Acizliğinin farkında olan bir insan için kaderinin sonsuz güç sahibi Allah tarafından belirlenmiş olması çok büyük bir nimettir. Kendisine düşen yalnızca teslim olmaktır. Allah’a teslim olmak insanı cennete ulaştıracak yoldur. Ancak Allah’a ve yarattığı kadere teslimiyet kayıtsız şartsız olmalıdır, bir sınırı olmamalıdır, istediği veya istemediği her koşul için Allah’tan razı olmuş bir his ve tutum içerisinde olmalıdır.

Kaderi yaratan Allah’a dayanıp güvenmemek beraberinde büyük bir kaos ve kargaşa getirir. Eğer insan, kendisinin tesadüfen var olduğunu ve etrafındaki olayların da tesadüfen gerçekleştiğini düşünürse, büyük bir huzursuzluk ve sıkıntı içinde yaşayacaktır. Allah’ın yarattıklarında hikmet ve hayır aramak yerine, her şeyden sıkıntı ve endişe duyacaktır. Bu endişe yaşanılan olaylarda Allah’ın kontrolünü unutmaktan kaynaklanır.

Kaderi unutan bir insan dünyada yaşanan olayları da kontrolsüz geliştiğini sanmaktadır. Oysa tüm ülkelerin kaderleri bellidir. Osmanlı İmparatorluğu henüz kurulmadan devlet idaresine geçecek tüm padişahların isimleri, yapılacak tüm savaş ve antlaşmalar, imparatorluğu yıkılmaya götürecek etkenler Allah katında belirlenmiştir. Günümüzde var olan devletlerin de kaderleri aynı şekilde belirlidir. Güç ülkelerin yöneticilerinde değil, ‘hükmedenlerin hakimi’ (Tin Suresi, 8) olan Allah’tadır. Bu gerçeğin farkında olmayanlar, ülkelerin bilinmeyen bir yöne doğru sürüklendiği, belirsizliğin hakim olduğu, gidişatının kontrolsüz olduğu gibi son derece zahir düşüncelere kapılırlar. Sorun gibi görünen olayları Allah’ın yarattığını unutmalarından dolayı bu sorunlardan kurtuluşun da Allah’ın dilemesiyle gerçekleşeceğini unuturlar. Çözümleri evrensel ve bölgesel gerçeklerde ararlar. Bunlar başarı için sadece zahirde görünen araçlardır. Oysa her sıkıntıyı kaldıracak, ızdırapları giderecek ‘Samed’ olan Allah’tır.

İnsan için her türlü sıkıntıdan kurtulmanın tek yolu 'bütün kuvvet ve onurun sahibi olan Allah'a sığınmaktır. Çünkü Rabbimiz, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olup Kendisi'ne yönelen samimi kullarına icabet eder ve onların üzerindeki zorlukları, sıkıntıları kaldırır, kötülüğü açıp giderir. Neml Suresi'nde Allah'ın salih kullarına icabeti şöyle haber verilmiştir:Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi'ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz. (Neml Suresi, 62)

Vakit

Gerçeklere Gözlerini Kapayanların Çaresizliği

10:34 Edit This
İnkarcı sistemlerin peşinden cahilce koşan bazı insanlar, kendilerine içlerinde bulundukları küçültücü durum bilimsel olarak ispat edildiğine müthiş bir öfkeye kapılabilirler. Gururlarından geri adım atıp, yanıldıklarını itiraf edemeyenler, kendilerine doğruyu söyleyen müminlere karşı kin duymaya başlarlar. Allah, müminlere karşı kızgınlık duyan inkarcıların durumu şöyle bildirmektedir:
... Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. (Al-i İmran Suresi, 118)

İnkar edenlerin müminlere bu kadar büyük bir kin duymalarının en önemli nedenlerinden biri, onların Allah'a iman ediyor olmalarıdır. Tarih boyunca Allah'ın emirlerini yerine getiren, Allah'ın gönderdiği kitaplara ve elçilere itaat eden müminler inkarcıları kızgınlığa sürüklemişlerdir. Yeryüzünde inanan insanlar var oldukları sürece de inkarcılar bu rahatsızlığı duyacak ve bu öfkeyi taşıyacaklardır.

İnkarcılar Allah'ın varlığını ve üstünlüğünü görmezlikten gelmek isterler. Eğer herşeyin yaratıcısının Allah olduğunu, her olayın O'nun kontrolünde gerçekleştiğini kabul ederlerse kendilerinin de Allah'a itaat etmeleri gerektiği gerçeği ile yüzyüze geleceklerdir. Bu gerçekleri görmezlikten gelmeye çalışırken müminlerin varlığı tüm çabalarını boşa çıkarmaktadır. Müminler inkarcılara ve içinde bulundukları topluma Allah'ın herşeyin Yaratıcısı olduğunu, tüm gücün Allah'a ait olduğunu, dünyadaki yaşamın geçici, ölümün ise apaçık ve kaçınılmaz bir gerçek olduğunu, kısacası inkarcıların unutmaya çalıştıkları tüm gerçekleri hatırlatmaktadırlar. Bu yüzden inkarcılar yeryüzünde iman eden tek bir kişinin bile kalmasını istemezler. İşte bu nedenlerle de iman edenlere karşı düşmandırlar.

Bu düşmanlıklarını kendilerince ifade etmelerinin en kolay yollarından biri de müminlerin Allah yolunda yaptıkları hizmetlerin büyük başarılarını görmezlikten gelmeye çalışmalarıdır. Müminleri güçlü kılan ve yaptıkları işlerin neticesinde onları başarıya ulaştıran Allah’tır. Bu gerçek ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
'Yardım ve zafer’ (nusret) ancak üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın katındandır. (Ki bununla) İnkar edenlerin önde gelenlerinden bir kısmını kessin (helak etsin) ya da 'umutları suya düşmüşler olarak onları' tepesi aşağı getirsin de geri dönüp gitsinler.' (Al-i İmran Suresi, 126-127)

Müminlerin fikri mücadeleleri sonucunda inkarcı düşünceler birer birer yok olur. Çünkü Kuran bütün batıl sistemleri darmadağın edecek bilgiyi insanlara vermektedir. Kuran-ı Kerim ve Peygamberimiz’in (sav) sünneti ile yola çıkan samimi Müslümanlar, inançsızlığın tüm çıkışlarını kapatırlar. Allah’ın varlığının inkar edilemediği bu ortamda, inançsızlar ayette bildirildiği gibi ‘umutları suya düşmüşler olarak’ kalırlar. Fikren söyleyecekleri hiçbir şey kalmadığı için kendilerine yöntem olarak gerçeklere gözlerini ve kulaklarını kapamayı tercih ederler. Gerçekleri ortaya koyan milyonlarca bilimsel delilleri sanki görmüyorlarmış gibi kendi inkarcı sistemlerini inatla savunurlar. Ancak içinde bulundukları konumun kendileri için ne kadar aşağılayıcı olduğunun farkına varmazlar. İnatlarının şiddetinden dolayı, Allah’a iman edenleri küçümseme ahlaksızlığını gösterebilirler. Bu inkarcıların çok yaygın olarak yaptıkları bir ahlaksızlıktır. Ancak sahip oldukları düşünce ne olursa olsun bilim dünyasında meydana gelen her gelişme Allah’ın varlığının delillerine bir yenisini eklemektedir. Bu delillerin bir araya getirilip, insanların kör ve sağır kalmayı tercih eden kimseler tarafından aldatılmasına son verilmesi büyük bir hizmettir. Bu hizmetlerin etkisi ve başarısı Allah’ın yardımı iledir. Allah inanan kullarına yardım edeceğini şöyle bildirmektedir:
Şüphesiz biz elçilerimize ve iman edenlere, dünya hayatında ve şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün elbette yardım edeceğiz. (Mümin Suresi, 51)
Andolsun, biz senden önce kendi kavimlerine elçiler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler; böylece biz de suçlu günahkarlardan intikam aldık. İman edenlere yardım etmek ise, bizim üzerimizde bir haktır. (Rum Suresi, 47)

Vakit