Evrim Teorisi Neden Hayali bir Teoridir? -2-
09:33 Edit This
Önceki yazımızda bilimin belirli bir konuda edinilen delillere dayanarak sonuca varması gerektiğinden bahsetmiştik. Bu amacın gerçekleşebilmesi için araştırmalar sabit bir fikir doğrultusunda değil, objektif, yalnızca gerçekleri ortaya çıkarma gayesiyle yapılmalıdır. Bir evrimci ise sabit fikirlerle yola çıkar ve edindiği yeni bilgileri bu fikirlerine uydurmaya çalışır. Eğer uymuyorsa mantıksız nitelendirilmesine çarptırılmak pahasına bilim dışı, masalsı teorilere yönelir.
Darwinistler evrim teorisini bir bilim olarak sunabilmek için pek çok unsura ihtiyaç duyarlar. Bilimsel deliller aksini gösterse bile peşinen bu unsurlara ihtiyaçları vardır çünkü teori onları bir çıkmaza ulaştırmıştır. Canlılığın ilk basamağı olan proteinlerin nasıl oluştuğu bu çıkmazlardan biridir. Evrimciler proteinin şans eseri oluşmasına ihtiyaç duyarlar. Düşünmek gerekir; ilkel dünya gibi olabilecek en kontrolsüz ortamda "ilk" protein molekülü, acaba evrimcilerin iddialarına göre tesadüfen nasıl oluşmuş olabilir? Aminoasit dizilimi, her türlü olumsuz etkinin varolduğu ilkel dünya şartlarında nasıl "tesadüfen" gerçekleşmiş olabilir?
Tek bir proteinin oluşması da yetmeyecek, bu kontrolsüz ortamda başına hiçbirşey gelmeden kendi gibi aynı şartlarda tesadüfen oluşacak başka bir molekülü daha beklemesi gerekecek... Ta ki hücreyi meydana getirecek milyonlarca uygun ve gerekli protein hep "tesadüfen" aynı yerde yanyana oluşsunlar. Önceden oluşanlar o ortamda ultraviyole ışınları, şiddetli mekanik etkilere rağmen hiçbir bozulmaya uğramadan, sabırla binlerce, milyonlarca yıl hemen yanıbaşlarında diğerlerinin tesadüfen oluşmasını beklemeleri gerekmektedir. Sonra yeterli sayıda ve aynı noktada oluşan bu proteinler anlamlı şekillerde biraraya gelerek hücrenin organellerini oluşturmalılar. Aralarına hiçbir yabancı madde, zararlı molekül, işe yaramaz protein zinciri karışmamalıdır.
Canlılarda bulunması gerekli maddelerin tümünün, bir akıl ve bilinç özelliği olmayan tesadüf kavramı sayesinde bir araya gelmiş olduğunu düşünsek bile, yine de hayat oluşmaz. Yaşam için gerekli tüm proteinleri toplayıp bir deney tüpüne koysanız bile bir canlı elde etmeyi başaramazsınız. Çünkü yaşam, organizmayı oluşturan parçaların ya da moleküllerin birarada bulunmasından çok daha öte, metafizik bir kavramdır. Yaşam, Allah'ın "Hayy" (Hayat sahibi) sıfatının bir yansımasıdır. Ancak O'nun dilemesiyle başlar, sürer ve sona erer. Herşey gibi yaşam da Allah'ın tek bir "ol" emri ile olur.
Tek bir proteinin oluşmasını açıklayamayan evrim teosinin tüm mantıksız iddialarını kabul edelim ve milyonlarca yıl önce yaşamak için her türlü malzemeyi elde etmiş bir hücrenin meydana geldiğini ve bir şekilde hayat sahibi olduğunu varsayalım. Evrim yine çökmektedir: Bu hücre bir süre yaşamını sürdürse bile, sonunda ölecek ve öldükten sonra ortada hiçbirşey kalmayacak, herşey en başa dönecektir. Çünkü genetik sistemi olmayan bu ilk canlı hücre kendini çoğaltamayacağı için ölümünden sonra geriye yeni bir nesil bırakamayacak, canlılık da bunun ölümüyle birlikte sona erecektir.
Genetik sistem ise yalnızca DNA'dan ibaret değildir. DNA'dan bu şifreyi okuyacak enzimler, bu şifrelerin okunmasıyla üretilecek mRNA, mRNA'nın bu şifreyle gidip üretim için üzerine bağlanacağı ribozom, ve bunlar gibi sayısız ara işlemleri sağlayan son derece kompleks enzimlerin de aynı ortamda bulunması gerekir. Ayrıca böyle bir ortam, ancak hücre gibi, gerekli tüm hammadde ve enerji imkanlarının bulunduğu, her yönden izole ve tamamen kontrollü bir ortamdan başka bir yerde olamaz...
Sonuçta bir organik madde, ancak bütün organelleriyle birlikte tam teşekküllü bir hücre olarak var olduğu takdirde kendini çoğaltabilir. Bu da dünya üzerindeki ilk hücrenin, inanılmaz derecedeki kompleks yapısıyla, bir anda, durup dururken oluştuğu anlamına gelmektedir.
Peki kompleks bir yapı, bir anda oluşmuşsa, bunun anlamı nedir?
Kompleks bir yapının durup dururken, bir anda bir bütün olarak ortaya çıkması, onun bilinçli bir varlık tarafından yaratıldığını gösterir. Hele hücre kadar karmaşık bir yapıda, bu durum apaçık ortadadır. İşe yarar anlamlı bir proteinin tesadüfen oluşma ihtimali sıfırken, bu hayali proteinlerden milyonlarcasının biraraya gelerek hücreyi oluşturması imkansız kavramının da ötesinde bir durumdur.
İmkansızlıklar zinciri devam eder. İnsan vücudu için gerekli olan milyonlarca proteinin tesadüfen oluştuğunu ve tesadüfen aynı noktada biraraya yığıldığını varsaysak bile, bunun bir gökdelenin taşının, çimentosunun, yapı malzemelerinin bir arsaya yığılmasından daha öte bir anlamı yoktur. Bütün bu malzemelerin son derece karmaşık bir plan ve proje çerçevesinde, son derece ölçülü, hesaplı, düzenli, akılcı ve kontrollü bir şekilde, ve bir emir-komuta zinciri içerisinde biraraya getirilmesi sonucunda bir gökdelen inşa edilebilir.
Ama insanlardan kimi vardır ki, gökdelenleri gördüklerinde "kim tarafından inşa edilmiş" sorusunu sorarlar da, canlılara gelince "hangi tesadüf sonucunda oluşmuş" diye merak ederler. Bu gerçekten de anlaşılması zor bir körlüktür.
Kuran’da bazı insanların Allah’ın varlığını içlerinde bulundukları gurur nedeniyle tıpkı günümüz evrimcileri gibi inkar ettikleri bildirilmektedir.
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. (Neml Suresi, 14)
Darwinistler evrim teorisini bir bilim olarak sunabilmek için pek çok unsura ihtiyaç duyarlar. Bilimsel deliller aksini gösterse bile peşinen bu unsurlara ihtiyaçları vardır çünkü teori onları bir çıkmaza ulaştırmıştır. Canlılığın ilk basamağı olan proteinlerin nasıl oluştuğu bu çıkmazlardan biridir. Evrimciler proteinin şans eseri oluşmasına ihtiyaç duyarlar. Düşünmek gerekir; ilkel dünya gibi olabilecek en kontrolsüz ortamda "ilk" protein molekülü, acaba evrimcilerin iddialarına göre tesadüfen nasıl oluşmuş olabilir? Aminoasit dizilimi, her türlü olumsuz etkinin varolduğu ilkel dünya şartlarında nasıl "tesadüfen" gerçekleşmiş olabilir?
Tek bir proteinin oluşması da yetmeyecek, bu kontrolsüz ortamda başına hiçbirşey gelmeden kendi gibi aynı şartlarda tesadüfen oluşacak başka bir molekülü daha beklemesi gerekecek... Ta ki hücreyi meydana getirecek milyonlarca uygun ve gerekli protein hep "tesadüfen" aynı yerde yanyana oluşsunlar. Önceden oluşanlar o ortamda ultraviyole ışınları, şiddetli mekanik etkilere rağmen hiçbir bozulmaya uğramadan, sabırla binlerce, milyonlarca yıl hemen yanıbaşlarında diğerlerinin tesadüfen oluşmasını beklemeleri gerekmektedir. Sonra yeterli sayıda ve aynı noktada oluşan bu proteinler anlamlı şekillerde biraraya gelerek hücrenin organellerini oluşturmalılar. Aralarına hiçbir yabancı madde, zararlı molekül, işe yaramaz protein zinciri karışmamalıdır.
Canlılarda bulunması gerekli maddelerin tümünün, bir akıl ve bilinç özelliği olmayan tesadüf kavramı sayesinde bir araya gelmiş olduğunu düşünsek bile, yine de hayat oluşmaz. Yaşam için gerekli tüm proteinleri toplayıp bir deney tüpüne koysanız bile bir canlı elde etmeyi başaramazsınız. Çünkü yaşam, organizmayı oluşturan parçaların ya da moleküllerin birarada bulunmasından çok daha öte, metafizik bir kavramdır. Yaşam, Allah'ın "Hayy" (Hayat sahibi) sıfatının bir yansımasıdır. Ancak O'nun dilemesiyle başlar, sürer ve sona erer. Herşey gibi yaşam da Allah'ın tek bir "ol" emri ile olur.
Tek bir proteinin oluşmasını açıklayamayan evrim teosinin tüm mantıksız iddialarını kabul edelim ve milyonlarca yıl önce yaşamak için her türlü malzemeyi elde etmiş bir hücrenin meydana geldiğini ve bir şekilde hayat sahibi olduğunu varsayalım. Evrim yine çökmektedir: Bu hücre bir süre yaşamını sürdürse bile, sonunda ölecek ve öldükten sonra ortada hiçbirşey kalmayacak, herşey en başa dönecektir. Çünkü genetik sistemi olmayan bu ilk canlı hücre kendini çoğaltamayacağı için ölümünden sonra geriye yeni bir nesil bırakamayacak, canlılık da bunun ölümüyle birlikte sona erecektir.
Genetik sistem ise yalnızca DNA'dan ibaret değildir. DNA'dan bu şifreyi okuyacak enzimler, bu şifrelerin okunmasıyla üretilecek mRNA, mRNA'nın bu şifreyle gidip üretim için üzerine bağlanacağı ribozom, ve bunlar gibi sayısız ara işlemleri sağlayan son derece kompleks enzimlerin de aynı ortamda bulunması gerekir. Ayrıca böyle bir ortam, ancak hücre gibi, gerekli tüm hammadde ve enerji imkanlarının bulunduğu, her yönden izole ve tamamen kontrollü bir ortamdan başka bir yerde olamaz...
Sonuçta bir organik madde, ancak bütün organelleriyle birlikte tam teşekküllü bir hücre olarak var olduğu takdirde kendini çoğaltabilir. Bu da dünya üzerindeki ilk hücrenin, inanılmaz derecedeki kompleks yapısıyla, bir anda, durup dururken oluştuğu anlamına gelmektedir.
Peki kompleks bir yapı, bir anda oluşmuşsa, bunun anlamı nedir?
Kompleks bir yapının durup dururken, bir anda bir bütün olarak ortaya çıkması, onun bilinçli bir varlık tarafından yaratıldığını gösterir. Hele hücre kadar karmaşık bir yapıda, bu durum apaçık ortadadır. İşe yarar anlamlı bir proteinin tesadüfen oluşma ihtimali sıfırken, bu hayali proteinlerden milyonlarcasının biraraya gelerek hücreyi oluşturması imkansız kavramının da ötesinde bir durumdur.
İmkansızlıklar zinciri devam eder. İnsan vücudu için gerekli olan milyonlarca proteinin tesadüfen oluştuğunu ve tesadüfen aynı noktada biraraya yığıldığını varsaysak bile, bunun bir gökdelenin taşının, çimentosunun, yapı malzemelerinin bir arsaya yığılmasından daha öte bir anlamı yoktur. Bütün bu malzemelerin son derece karmaşık bir plan ve proje çerçevesinde, son derece ölçülü, hesaplı, düzenli, akılcı ve kontrollü bir şekilde, ve bir emir-komuta zinciri içerisinde biraraya getirilmesi sonucunda bir gökdelen inşa edilebilir.
Ama insanlardan kimi vardır ki, gökdelenleri gördüklerinde "kim tarafından inşa edilmiş" sorusunu sorarlar da, canlılara gelince "hangi tesadüf sonucunda oluşmuş" diye merak ederler. Bu gerçekten de anlaşılması zor bir körlüktür.
Kuran’da bazı insanların Allah’ın varlığını içlerinde bulundukları gurur nedeniyle tıpkı günümüz evrimcileri gibi inkar ettikleri bildirilmektedir.
Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. (Neml Suresi, 14)
Vakit